Konuların
birbirleriyle olan bağlantılarını kurmak; eski bilgilerle, yeni bilgileri “EŞ ZAMANLAMA” çok önemli; zira
açıklanmaya-hatırlatılmaya çalışılan “HEP AYN TEK!”
Mevcut
bilgiler ışığında ve tabi anlayışım kadarıyla, hay-e-van (canlı) sınıfında
değerlendirilen ins türü(iki ayaklı) HALİFE olamaz konusunu ele aldığımda fark
ediyorum ki; değişmez dönüşmez Sünnetûllah’ın, mikro planda ise Beyin’in yani mayası data-enerji/ilim-kudret
özellikleri olan beynin ana sistem ve mekanizmasının ŞUURSAL seyri oluşmadıkça
ŞUURDA; hep ZAN üzere devam ede gidecek yaşam..
Yani “İKR” farz İNSAN’a! Ancak insan-sıya
farz DEĞİL! Ve her ikisi için de bu açığa çıkışların yaşanmaması gibi bir durum da ASLA söz konusu değil!..
Burada FARZ kavramı; “sünnetûllah ismi altında
esma manâ özelliklerinin açığa çıkışındaki KAÇINILMAZLIK(Tetikleme, Tek
olabilirlik) -zaten açığa çıkmış olan-açığa çıkmaması düşünülemez olan”
anlamlarına alınmalıdır…
Nitekim bu sistem ve mekanizmanın terminolojideki bakışa
göre(!) aldığı bir İSİM de KADER!. Çok
olabilirlik (süper pozisyon) ardındaki(!) TEK olabilirlik bunun ta kendisi!
Yani sünnetullah’ı OKU-mak ile kaderi OKU-mak AYN TEK ŞEY… Kader ismi ile işaret edilen bir yönüyle(!) yine sen-sin ve sana
“kendini tanıman” teklif ediliyor…
“Nasıl bir
açığa çıkışa-sisteme sahipsin(!) bir bak” deniyor nefsine işitebiliyorsan
şayet…
KADER; boyutumuz-anlayışımız itibariyle kuantum potansiyeldeki olmuş
bitmişliğin(!) daha doğrusu BİLGİ’nin (çünkü olmuş-bitmişlik BEŞERİ bir
ifadedir), sonsuz-sınırsız noktalardan bir noktadan açılımı ile varlığa-açığa
çıkışına ve bu açığa çıkıştaki tekniğe-düzene-mekanizmaya verilen isimdir.
TEK’lik (VAHDET) ile doğrudan ilgilidir ki; KADER, bir başka ifadeyle o noktanın-TEK’in-Vahidiyetin,
sonsuz-sınırsız özellikleriyle sistemli-düzenli bir açığa
çıkışından-tafsilinden (beyan) başka bir şey değildir!. (kesitsel
algılamanın da ötesini kapsamış olarak)
Bir diğer ifadeyle ise; Bu
manâların açığa çıkışı bir SEYR’dir!
Allah’ın bu manâları(İLİM) seyretmeyi dilemesinin(İRADE) ismidir(KUDRET)
KADER!.. (Göz-le seyr anlamında değil!)
Kelimeye bakan ifadesiyle ise; KAD(e)(i)R ismi yine ilimin kudretle (KÂDİR) diğer ifadeyle datanın
enerjiyle açığa çıkan sistem ve düzenine ve bu mekanizmanın AN’da açığa
çıkışına (KADR-tecelli-i Vâhid) işaretle verilmiş bir İSİMdir dayandığı KÖK itibariyle!!..
Kadere imanın gereği yaşantının(!) açığa çıkmasında bir zorluk
varsa şayet; görüşüme göre Ahiret
sürecinin dahi kaderin kapsamında olduğu mekanizmasının idrak edilememesine
(Velleziyne yu'minune Bi ma ünzile ileyKE ve ma ünzile
min kabliK(E), ve Bil ahireti hum yûkınûn; Onlar hakikatinden sana (boyutsal
geçişle) inzâl olunana ve öncekilere inzâl olmuşlara iman ederler; geleceklerindeki
sonsuz yaşam süreçlerine de ikân (kesin idrakten kaynaklanan kabul)
hâlindedirler. (Allah
İlminden Yansımalarla Kur’an-ı Kerim Çözümü, Bakara – 4) veya imandaki
zayıflığa dayanır bu neden.. Burası çok önemli! Çünkü hep bu boyut-5
duyu itibariyle anlamaya çalışıyoruz KADER’i.. Halbuki tüm boyutlar(!)
noktasında AÇILAN bir KAD(e)R mekanizmasına; en azından iman etmemiz teklif
edilmekte bizlere..
Bunu
sağlayabilmenin ilk şartı ise beden-ruh/dünya-ahiret ikileminden yani beş duyu
kaydından kurtulabilmektir! Bunun
için de beden zannından kurtulmuş olmak gerekir! Bunun için de ÖNCELİKLİ konu beden-beyin-ruh
işleyişini-processini anlamak gerekir!. Çünkü SIÇRAMA ancak bu ÇÖZÜM-leme
ile mümkün olacaktır.. Bedensel yaşam hayvansal (process) yaşamdır ve hayvan
formunda açığa çıkmaz hilafet.. Kadere
iman bir aşama!. Kader ismiyle işaret edilen, sünnetûllah’ın-sistemin ta
kendisidir! Bu sebeple öncelikle böyle bir OLUŞA İMAN etmek farz!. Çünkü daima imanın arkasından gelir İKÂN… Ve bu aşama geçilmek zorunda İKRÂ için..
Peki, gün içerisinde en küçük bir şeye dahi isyan halinde,
karşındakini kendine benzetme çabalarıyla, yönetme hırsının an be an devam
etmesinde bu aşama nasıl geçilecektir!? Ve geçilemediği takdirde(!) neyi
bilemeyeceğiz ve yaşayamayacağız!? Nasip-lilerine ne MUTLU! En azından o
mahâllere-dillere iman etmiş olmayı kolaylaştırmış ola Rabbimiz; EVVEL-inde
RASÛLULLAH’I görmek üzere… Zira; SIR
bilindiğinde DEĞİL; yaşandığında SIR değildir!
İşte konunun ne derece önemli olduğunu vurgulayan iki hadis-i
Rasûlullah:
Abdullah
b. Feyruz ed- Deylemi şöyle demiştir: Ubeyy b. Ka’b (r.a.)’ın yanına geldim ve
kendisine:
-Zihnimi
kader ile ilgili bazı sözler karıştırdı. Bana bu hususta bir şey anlat; belki
Allâh bu vesveseleri kalbimden giderir dedim.
Übeyy
b. Ka’b şöyle konuştu:
-Eğer
Allâh, göklerinde ve yerinde bulunanların (hepsine) azap verseydi, zâlim
olmazdı; onların hepsine rahmeti ile muamele etseydi, rahmeti onlara, onların
yaptığı işlerden daha hayırlı olurdu.
Allâh
yolunda Uhud dağı kadar altın harcasan kadere iman etmedikçe, başına gelenin
şaşmayacağına, gelmeyenin de asla sana isâbet etmeyeceğine iman etmedikçe,
Allâh bunu senden kabul etmez.
Bundan
başka bir inanç üzerine ölürsen, cehenneme girersin! Abdullah Deylemi der ki: "Sonra
Abdullah b. Mes’ud’a gittim. O da aynı şeyi söyledi.
Huzeyfe
b. Yeman’a gittim, aynı şekilde konuştu. Sonra da Zeyd b. Sabit’e
gittim; o da aynı şeyi Allâh Rasûlü (sallâllâhu aleyhi vesellem)’nden
nakletti." (Ebu Davud) (Lüzum’s Sünen)
Abdullah
b. Amr (r.a.) söylemiştir:
Allâh
Rasûlü (sallâllâhu aleyhi vesellem)’i işittim, şöyle diyordu:
-Muhakkak yüce
Allâh yarattıklarını (önce) bir karanlık içinde yarattı; sonra
onlara nûrundan saçtı! Bu nûrdan nasibini alan kimse hidâyete
erdi!.. Nasibini alamayan da dalâlete saptı!..
Bunun
için, "ALLÂH’ın ilmine göre kalem kurudu!.. yani işlerin takdiri son
bulmuş ve kalemin yazacağı bir şey kalmamıştır" derim. Tırmızî (İmam b. Hasan senetle)
(daha detaylı bilgi
için bakınız Ahmed Hulûsi - Akıl ve İman
– Kader Bahsi, Kader sohbetleri)
Yeryüzünde
halife olarak açığa çıkış ancak O’NA(!) aittir! Ve kandilinde yağ olan dilediği
mahalde, tasarruf eder-açığa çıkışı yaşar; birimsel(!) olarak dahi…
Sistem, mekanizma, sünnetullah, process, kader, isimleriyle
anlatılmak istenen hep AYN TEK’tir farklı boyutsallık ve işlevselliklerine
işaret eden; anlayışa göre OLUŞMUŞ İSİMLER!. Ne var ki TEK’lik yaşantısı
dahi olsa ikilik anlatımıyla oluyor hikmetten.. Buna da MECAZ demişler. Çünkü hakikât DİLE gelmiyor! DİLE geldiğinde
ise hakikat değil mecaz oluyor; anlayışa göre hitap oluyor!.. Hakikati
bilip, yaşayaNın hitabı HEP anlayışlar üzerindendir. Zira öyle olmasa, HİÇ
konuşmaması (açığa çıkış-meydana geliş olmaması) icab ederdi...
“İlim bir
nokta idi; onu cahiller çoğalttı” Hz. Âli (kv)
Yine bu HİKMETTENDİR ki; “TEK’lik
ancak ŞUUR’da yaşanır!” (Ahmed Hulûsi)
Processin açığa çıkışına beşeri anlamda hayvan-dabbe ismi
verilmiştir... Buna robot da diyebiliriz esasen.. Çünkü çokta uzak değil
görüşüme göre “bilinçli robotlar”
üretimi İNSAN EL-inden!.. Processin açığa çıkışına hayvan denmiştir çünkü
ŞUURsuzluğuna(!) işaret edilmek istenerek; o mahalden açığa çıkışı itibariyle..
O mahalden açığa çıkışta şuur değil bilinç vardır. Esasen “Bilinç” kelimesi
arapça “Şuur” kelimesini karşılamak üzere türetilmiştir. Ancak ŞUUR’un açığa
çıkmadığı mahâl anlatımı için “Bilinç” kelimesini kullanmak çok işlevsel ve
yerindedir..
Buna göre tefekkürümde oluşan-açığa çıkan bazı tanımlamaları siz
kardeşlerimle paylaşmak istiyorum..
ŞUUR;
Sistemi (cem’i-tümeli) OKU-muş BİL-me-dir!.. (Beyan-ı da kapsamış olarak) Not: Beyan; tafsili bilme. Yani
ŞUUR’un meydana gelişi (ceale) SİSTEM’i OKU-muş olmayı gerektirir..
Bilinç; bilinesi-bilinecek
şey-mahâl anlamındadır… (Nefsini
bilen Rabbini bilir – sav) Gülünç, övünç, sevinç vs. örnekler aynı şekilde elde
edilmiş türevlerdir.. Gülünç; gülünecek
şey anlamında gibi..
ŞUUR’a NEFS-ini bilme hali açık; bilince ise örtülüdür; o sebeple
bilinecek-tanınacak nefs hükmündedir aşama aşama anlayışıma göre…
İman ise;
bilincin soyut(!) B-İLGİ-ye olan SÜREKLİ çekimi(!) anlamına düşünülebilir yine
bana göre… Zira ancak böyle olursa bilincin
kendini bilme hali açığa çıkabilir aşama aşama.. Bu da mekanizma gereği İMAN
NURU-nun açığa çıkışını zorunlu kılmakta..
Şimdi bunları birleştirirsek:
HALİFE-ŞUUR-un
meydana gelişi (ceale), öncelikle BİLİNESİ bir bilinci (haleka); bilincin de
BİLGİ-ye olan çekimini (iman) ve o bilginin de (akıl ile) değerlendirilerek
yaşamda uygulanmasını gerektirir sistem ve mekanizma gereği!..
Yani önce bilgi son haddine kadar akıl ile değerlendirilecek,
gelinen sınırda ise iman devreye girecek
ve bunun sonu hiç bitmeyecek(!) Aşama aşama açılan-ikân halini alan
nefs-bilinç(!) mertebeleri.. Mutmainne, radiye, mardiye, safiye… YA SONRA!!!???
Mustafâ
Alp
05.05.2012
İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder