23 Haziran 2012 Cumartesi

KADER SEN-SÎN; KENDİNİ TANI - 1

Konuların birbirleriyle olan bağlantılarını kurmak; eski bilgilerle, yeni bilgileri “EŞ ZAMANLAMA” çok önemli; zira açıklanmaya-hatırlatılmaya çalışılan “HEP AYN TEK!”

Mevcut bilgiler ışığında ve tabi anlayışım kadarıyla, hay-e-van (canlı) sınıfında değerlendirilen ins türü(iki ayaklı) HALİFE olamaz konusunu ele aldığımda fark ediyorum ki; değişmez dönüşmez Sünnetûllah’ın, mikro planda ise  Beyin’in yani mayası data-enerji/ilim-kudret özellikleri olan beynin ana sistem ve mekanizmasının ŞUURSAL seyri oluşmadıkça ŞUURDA; hep ZAN üzere devam ede gidecek yaşam..

Yani “İKR” farz İNSAN’a! Ancak insan-sıya farz DEĞİL! Ve her ikisi için de bu açığa çıkışların yaşanmaması  gibi bir durum da ASLA söz konusu değil!..

Burada FARZ kavramı; “sünnetûllah ismi altında esma manâ özelliklerinin açığa çıkışındaki KAÇINILMAZLIK(Tetikleme, Tek olabilirlik) -zaten açığa çıkmış olan-açığa çıkmaması düşünülemez olan” anlamlarına alınmalıdır…

Nitekim bu sistem ve mekanizmanın terminolojideki bakışa göre(!) aldığı bir İSİM de KADER!. Çok olabilirlik (süper pozisyon) ardındaki(!) TEK olabilirlik bunun ta kendisi! Yani sünnetullah’ı OKU-mak ile kaderi OKU-mak AYN TEK ŞEY… Kader ismi ile işaret edilen bir yönüyle(!) yine sen-sin ve sana “kendini tanıman” teklif ediliyor…

“Nasıl bir açığa çıkışa-sisteme sahipsin(!) bir bak” deniyor nefsine işitebiliyorsan şayet…

KADER; boyutumuz-anlayışımız itibariyle kuantum potansiyeldeki olmuş bitmişliğin(!) daha doğrusu BİLGİ’nin (çünkü olmuş-bitmişlik BEŞERİ bir ifadedir), sonsuz-sınırsız noktalardan bir noktadan açılımı ile varlığa-açığa çıkışına ve bu açığa çıkıştaki tekniğe-düzene-mekanizmaya verilen isimdir.

TEK’lik (VAHDET) ile doğrudan ilgilidir ki; KADER, bir başka ifadeyle o noktanın-TEK’in-Vahidiyetin, sonsuz-sınırsız özellikleriyle sistemli-düzenli bir açığa çıkışından-tafsilinden (beyan) başka bir şey değildir!. (kesitsel algılamanın da ötesini kapsamış olarak)

Bir diğer ifadeyle ise; Bu manâların açığa çıkışı bir  SEYR’dir! Allah’ın bu manâları(İLİM) seyretmeyi dilemesinin(İRADE) ismidir(KUDRET) KADER!.. (Göz-le seyr anlamında değil!)

Kelimeye bakan ifadesiyle ise; KAD(e)(i)R ismi yine ilimin kudretle (KÂDİR) diğer ifadeyle datanın enerjiyle açığa çıkan sistem ve düzenine ve bu mekanizmanın AN’da açığa çıkışına (KADR-tecelli-i Vâhid) işaretle verilmiş bir İSİMdir dayandığı KÖK itibariyle!!..

Kadere imanın gereği yaşantının(!) açığa çıkmasında bir zorluk varsa şayet; görüşüme göre Ahiret sürecinin dahi kaderin kapsamında olduğu mekanizmasının idrak edilememesine (Velleziyne yu'minune Bi ma ünzile ileyKE ve ma ünzile min kabliK(E), ve Bil ahireti hum yûkınûn; Onlar hakikatinden sana (boyutsal geçişle) inzâl olunana ve öncekilere inzâl olmuşlara iman ederler; geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerine de ikân (kesin idrakten kaynaklanan kabul) hâlindedirler. (Allah İlminden Yansımalarla Kur’an-ı Kerim Çözümü, Bakara – 4) veya imandaki zayıflığa dayanır bu neden.. Burası çok önemli! Çünkü hep bu boyut-5 duyu itibariyle anlamaya çalışıyoruz KADER’i.. Halbuki tüm boyutlar(!) noktasında AÇILAN bir KAD(e)R mekanizmasına; en azından iman etmemiz teklif edilmekte bizlere..

Bunu sağlayabilmenin ilk şartı ise beden-ruh/dünya-ahiret ikileminden yani beş duyu kaydından kurtulabilmektir! Bunun için de beden zannından kurtulmuş olmak gerekir! Bunun için de ÖNCELİKLİ konu beden-beyin-ruh işleyişini-processini anlamak gerekir!. Çünkü SIÇRAMA ancak bu ÇÖZÜM-leme ile mümkün olacaktır.. Bedensel yaşam hayvansal (process) yaşamdır ve hayvan formunda açığa çıkmaz hilafet.. Kadere iman bir aşama!. Kader ismiyle işaret edilen, sünnetûllah’ın-sistemin ta kendisidir! Bu sebeple öncelikle böyle bir OLUŞA İMAN etmek farz!. Çünkü daima imanın arkasından gelir İKÂN… Ve bu aşama geçilmek zorunda İKRÂ için..

Peki, gün içerisinde en küçük bir şeye dahi isyan halinde, karşındakini kendine benzetme çabalarıyla, yönetme hırsının an be an devam etmesinde bu aşama nasıl geçilecektir!? Ve geçilemediği takdirde(!) neyi bilemeyeceğiz ve yaşayamayacağız!? Nasip-lilerine ne MUTLU! En azından o mahâllere-dillere iman etmiş olmayı kolaylaştırmış ola Rabbimiz; EVVEL-inde RASÛLULLAH’I görmek üzere… Zira; SIR bilindiğinde DEĞİL; yaşandığında SIR değildir!

İşte konunun ne derece önemli olduğunu vurgulayan iki hadis-i Rasûlullah:

Abdullah b. Feyruz ed- Deylemi şöyle demiştir: Ubeyy b. Ka’b (r.a.)’ın yanına geldim ve kendisine:

-Zihnimi kader ile ilgili bazı sözler karıştırdı. Bana bu hususta bir şey anlat; belki Allâh bu vesveseleri kalbimden giderir dedim.

Übeyy b. Ka’b şöyle konuştu:

-Eğer Allâh, göklerinde ve yerinde bulunanların (hep­sine) azap verseydi, zâlim olmazdı; onların hepsine rahmeti ile muamele etseydi, rahmeti onlara, onların yaptığı işlerden daha hayırlı olurdu.

Allâh yolunda Uhud dağı kadar altın harcasan kadere iman etmedikçe, başına gelenin şaşmayacağına, gelmeyenin de asla sana isâbet etmeyeceğine iman etmedikçe, Allâh bunu senden kabul etmez.

Bundan başka bir inanç üzerine ölürsen, cehenneme gi­rersin! Abdullah Deylemi der ki: "Sonra Abdullah b. Mes’ud’a gittim. O da aynı şeyi söyledi.

Huzeyfe b. Yeman’a gittim, aynı şekilde konuştu. Sonra da Zeyd b. Sabit’e gittim; o da aynı şeyi Allâh Rasûlü (sallâllâhu aleyhi vesellem)’nden nakletti." (Ebu Davud) (Lüzum’s Sünen)

Abdullah b. Amr (r.a.) söylemiştir:

Allâh Rasûlü (sallâllâhu aleyhi vesellem)’i işittim, şöyle diyordu:

-Muhakkak yüce Allâh yarattıklarını (önce) bir karanlık içinde yarattı; sonra onlara nûrundan saçtı! Bu nûrdan nasibini alan kimse hidâyete erdi!.. Nasibini ala­mayan da dalâlete saptı!..

Bunun için, "ALLÂH’ın ilmine göre kalem kurudu!.. yani işlerin takdiri son bulmuş ve kalemin yazacağı bir şey kalmamıştır" derim. Tırmızî (İmam b. Hasan senetle)

(daha detaylı bilgi için bakınız Ahmed Hulûsi -  Akıl ve İman – Kader Bahsi, Kader sohbetleri)

Yeryüzünde halife olarak açığa çıkış ancak O’NA(!) aittir! Ve kandilinde yağ olan dilediği mahalde, tasarruf eder-açığa çıkışı yaşar; birimsel(!) olarak dahi…

Sistem, mekanizma, sünnetullah, process, kader, isimleriyle anlatılmak istenen hep AYN TEK’tir farklı boyutsallık ve işlevselliklerine işaret eden; anlayışa göre OLUŞMUŞ İSİMLER!. Ne var ki TEK’lik yaşantısı dahi olsa ikilik anlatımıyla oluyor hikmetten.. Buna da MECAZ demişler.  Çünkü hakikât DİLE gelmiyor! DİLE geldiğinde ise hakikat değil mecaz oluyor; anlayışa göre hitap oluyor!.. Hakikati bilip, yaşayaNın hitabı HEP anlayışlar üzerindendir. Zira öyle olmasa, HİÇ konuşmaması (açığa çıkış-meydana geliş olmaması) icab ederdi...

“İlim bir nokta idi; onu cahiller çoğalttı” Hz. Âli (kv)

Yine bu HİKMETTENDİR ki; “TEK’lik ancak ŞUUR’da yaşanır!” (Ahmed Hulûsi)

Processin açığa çıkışına beşeri anlamda hayvan-dabbe ismi verilmiştir... Buna robot da diyebiliriz esasen.. Çünkü çokta uzak değil görüşüme göre “bilinçli robotlar” üretimi İNSAN EL-inden!.. Processin açığa çıkışına hayvan denmiştir çünkü ŞUURsuzluğuna(!) işaret edilmek istenerek; o mahalden açığa çıkışı itibariyle.. O mahalden açığa çıkışta şuur değil bilinç vardır. Esasen “Bilinç” kelimesi arapça “Şuur” kelimesini karşılamak üzere türetilmiştir. Ancak ŞUUR’un açığa çıkmadığı mahâl anlatımı için “Bilinç” kelimesini kullanmak çok işlevsel ve yerindedir..

Buna göre tefekkürümde oluşan-açığa çıkan bazı tanımlamaları siz kardeşlerimle paylaşmak istiyorum..

ŞUUR; Sistemi (cem’i-tümeli) OKU-muş BİL-me-dir!.. (Beyan-ı da kapsamış olarak) Not: Beyan; tafsili bilme. Yani ŞUUR’un meydana gelişi (ceale) SİSTEM’i OKU-muş olmayı gerektirir..

Bilinç; bilinesi-bilinecek şey-mahâl anlamındadır… (Nefsini bilen Rabbini bilir – sav) Gülünç, övünç, sevinç vs. örnekler aynı şekilde elde edilmiş türevlerdir..  Gülünç; gülünecek şey anlamında gibi..

ŞUUR’a NEFS-ini bilme hali açık; bilince ise örtülüdür; o sebeple bilinecek-tanınacak nefs hükmündedir aşama aşama anlayışıma göre…

İman ise; bilincin soyut(!) B-İLGİ-ye olan SÜREKLİ çekimi(!) anlamına düşünülebilir yine bana göre… Zira ancak böyle olursa bilincin kendini bilme hali açığa çıkabilir aşama aşama.. Bu da mekanizma gereği İMAN NURU-nun açığa çıkışını zorunlu kılmakta..

Şimdi bunları birleştirirsek:

HALİFE-ŞUUR-un meydana gelişi (ceale), öncelikle BİLİNESİ bir bilinci (haleka); bilincin de BİLGİ-ye olan çekimini (iman) ve o bilginin de (akıl ile) değerlendirilerek yaşamda uygulanmasını gerektirir sistem ve mekanizma gereği!..

Yani önce bilgi son haddine kadar akıl ile değerlendirilecek, gelinen sınırda ise iman devreye girecek  ve bunun sonu hiç bitmeyecek(!) Aşama aşama açılan-ikân halini alan nefs-bilinç(!) mertebeleri.. Mutmainne, radiye, mardiye, safiye… YA SONRA!!!???

Mustafâ Alp
05.05.2012
İZMİR




Hiç yorum yok: