Bu konuyu anlayabilmenin ilk basamağı “kul/abd”
kelimesiyle ne anlatılmak istenmiştir Kur’ân-ı Kerim’de ve Rasûlullah’ta,
ona bakılması gerekir.. Ancak bizim niyetimiz nasiplisine bir tetikleme
yapabilecek farklı bakışlar sunmak olduğu için bu yazıda böyle bir anlatıma yer
verilmeyecektir. Dileyenler günümüz çağdaş verileriyle değerlendirmeye alınan
Ahmed Hulûsi’nin Kur’ân-ı Kerim Çözümü’nü ve http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/kulluk/index.htm linkini inceleyerek “kul”
konusunda detaylı bilgiye ulaşabilir..
Bu yazıda, herkesin bildiği(!) bir konu olsa da en
azından, belki de hiç bu yönüyle düşünülmemiştir diyerek; “ezber bozmak”
için üzerinde durmak istedim bu konunun.. Genel olarak “kul hakkı” denince;
diğer yaratılmış (hayvan, bitki, maden
vd.) mahlûkat, insan terkibi dışına bırakılarak, hiçbir şekilde değerlendirmeye
alınmaz...
Evet!!
Hakikat ve sünnetullah
bilgisine rağmen, genel anlayışta “kul hakk’ı” denince akla hemen sadece
insan terkibiyle olan iletişim gelir..
Hâlbuki her varlık varlığıyla ve işleviyle “KULLUĞUNU”
yapmaktadır. “Kul” vasfının dunûnda bir vasıf söz konusu değildir
ki; bu ayırımı yapalım…
Semâlar,
arz ve onlarda ne varsa hepsinin varlığı Allâh'ındır (Esmâ'sının mânâlarının açığa çıkışıdır)! O, her şeye Kaadir'dir. (Mâide:120)
Şimdi durum böyle olunca “Kul Hakk’ı” ne demektir ve neleri kapsamaktadır?
Sadece insan
terkibi için mi değerlendirilir?
KUL
hakkı(?)ndan kaçınıyorsun; ancak aldığın nefesten, içtiğin sudan gafilsin;
onlar KUL değil mi?!!!
“Kulun
Hakk’ı”nı
vermek ne demek?
Bunu bir düşün, hem de çok iyi düşün…
Şimdi bir beyin işleyiş özelliğine dikkat çekelim.. Ölçün kadarıyla; beyninde
yaşayabildiğin özellikler; senin hassasiyetini
oluşturur… Bir beynin/bilincin hassas
olduğu alanlar ne ise “kul” vasfını yüklenenler de, o alan ve o alanın birimleri
olur onun için… Onun dunûndakileri görmüyor/algılamıyor; “kul” olarak vasıflandırmıyordur artık
bilinç… Bunun beyinde yaşanması için de “kul”
kelimesini bilmek/bilmemek, anlamı üzerine düşünmek/düşünmemek gerekmiyor.. Beyin otomatik olarak tayin(?) ediyor bunu…
Ölçülü bilince
göre kul kapsamına(?) giren “şey”ler, değerlidir!..
Yani varlığı hissedilen/yaşanan… Yani kendi beyin/bilinç işleviyle
örtüşen/paralellik gösteren “şey”ler…
Kendi beyin/bilinç işleviyle örtüşmeyen/paralellik göstermeyen “şey”ler ise “yok” hükmündedir; tabi ki burada anlatmayı istediğimiz yönüyle..
Buradan “bir kul
kapsamında olanlar var; bir de kul kapsamında olmayanlar var” gibi
anlayışsız bir anlayışa varanlara diyecek bir şeyim yok.. Yukarıda bu anlayışa
kaymayı engelleyecek “ Her varlık varlığıyla ve işleviyle “kulluğunu” yapmaktadır. “Kul” vasfının dunûnda
bir vasıf söz konusu değildir; hiçbir yaratılmış için” açıklamasını
yaptık..
Yani “varlık verdiği” varlığı önemser
beyin!.. Bilincin “varlık”
anlayışındaki derinliği ne ise ona göre oluşur “kul” kavramı bilinçte… İstisnasız her “şey” için böyle işler mekanizma..
Kimi bilinçlere göre evrende önemsenecek olan, değerli
olan sadece insan modeli iken; kimi bilinçlere göre hayvan, kimi bilinçlere
göre de bitkiler veya maden vs.. Ya da ikisi, biri beraber fark etmez.. Bazı
bilinçlere göre de ötesi…
Her bilincin yansıması(?) da ona göre oluyor yaşam
içerisinde.. Örneğin kimileri insan hakları diye yırtınıyor; kimileri hayvan
hakları.. Henüz canlılığının farkında olunamadığı için genel anlamda bitki
haklarından, maden(!) haklarından söz eden, dem vuran yok.. Beynin/bilincin “varlık anlayışına göre” önceliği neyse; “bir değerdir” anlamında olarak ona “kulluk” atfediyor yani “varlık”
veriyor!. Bu “göresel” değerleri
içinde; kimi zaman değer verdiklerine “kul”
oluyor; kimi zamanda da “kulları”
kabul ediyor onları... “Noktadaki
Kudrete” ermeyene bu böyle… Neyse.. Eğer fark edebilirseniz “KUL” kelimesi sistem içerisindeki bir ana işlevi; genel-yaygın bir işlevi anlatmak, ona işaret etmek için
kul-lanılmaktadır...
İşte! Her şeyin, işlevine
işaret eden ve 1400 küsur yıl öncesinde açıklanmış bir ifade; “KUL HAKKI”!
“Kul” kelimesi varlıkla açığa
çıkışı yaşayan tüm birimler için kullanılan ve hiçbirini
diğerinden ayırmayan bir kavramdır… Böyle bir anlayış varlığın “TEK BİR YAPI” olduğu realitesinden
kaynaklanmaktadır ki:
Hiçbir “öncelik”
ve “en” kavramları söz konusu
olmaksızın, varlığı değerlendirme yoluna gidilir böyle bir şuurda/anlayışta…
Sebeplere tutunmada/açığa çıkışta “en”ler ve “öncelikler” görüntüsü
vardır ancak “En” kavramı bilinçte
erimediği, devam ettiği sürece “An”ın hakkı verilemez…
Böyle bir “şuur”
ile varlığı değerlendirme yoluna giden için “en” kavramSIZ “an”da
olma hâli yaşanır… Bu hâl/anlayış ile “an’ın
hakk’ı” yani “kulun hakk’ı “
verilmiş olur…
“Kul” ne idi?
HER ŞEY yani EŞYA… Tam burada Rasûlullah
Efendimiz’in “Rabbim bana eşyanın
hakikatini göster” işaretini hatırlayalım...
“Rabbena bize “Kul”un,
“kulluğun” hakikatini bildir ve gereğince yaşamayı nasip
et”; bizim duamızda böyle...
Semâlarda
ve arzda her ne varsa (Allâh
Esmâ'sıyla yaratılmaları dolayısıyla) Allâh'ı (kulluk
işlevlerini yerine getirmek suretiyle) tespih etmede! MÜLK O'na aittir, Hamd O'na aittir! O HER ŞEY
üzerine Kaadir'dir! (Tegabun:1)
Bu değerlendirme sistemine/bilincine de Rasûlullah
Efendimiz “Allah ahlâkıyla ahlâklanınız”
ifadesiyle işaret etmiştir bana
göre..
Aldığın nefesten, içtiğin suya; işinden, eşine;
insandan, diğer tüm canlılara kadar iletişimde(!) olabildiğin her bir
varlığın/şeyin/anın üzerinizde hakk’ı
vardır…
Neden?
Çünkü tüm bunların hepsi “KUL” kelimesinin
işaret ettiği kavram kapsamına girmektedir…
Ve Allah indinde “KUL”
TEK’tir! O TEK “KUL”un İŞLEVİNE göre aldığı isimler vardır…
İkinci bir “kul”
asla var olmamıştır!..
”KUL” TEK ise “ismi a” kuluna
yönelişinle “ismi b” kuluna
yönelişin arasında ne fark olabilir?
Allah esması/özellikleri arasında fark görmemenin bu
boyuta(?) olan yansıması; hiç bir yaratılmış arasında din, dil, gen, yer-yön, anlayış ayrılığı-gayrılığı görmemektir!.
Gerçek böyle iken her
şey/kul ile olan ilişkimizi düzenlememiz gerekmez mi?!..
Bir diğer husus; sen bu “TEK KUL” kavramının dışında veya içinde değil iken “Kendini kandırmak” “Kul hakk’ı”na girmez mi?? Bunu bir
sorgulamalı değil miyiz?
Nefsinin/bilincinin KULLUĞUNU
bilemeyenin/göremeyenin dışarılarda(?) bir “kul”
araması ve onun “hakk’ını” düşünmesi
ne kadar ilginçtir…
“Nefsini
bilen Rabbini bilir”
“Nefsinize
zulüm etmeyiniz; nefsinizin de üzerinizde HAKK’I vardır” buyuruyor “AHSEN ÖRNEK” Rasûlullah Aleyhisselâm…
Nefs
işlevinin/kulluğunun hakk’ını veremeyenin, sair işlevlerin/kulların hakk’ını
verebilmesi ne kadar mümkün olur?..
Nefsimizi
bilme işlevini hakkıyla yerine getirme konusunda “zalim” ve “cahil” ve de
“ACİZ” olduğumuzun farkında mıyız acaba?..
Sen nefsinin
hakk’ını verdin mi Kİ; karşındakinin(!) hakk’’ını düşünüyorsun!..
Karşında(!)
hakk’ına girdiğin biri VARSA; bu nefsinin hakk’ını veremediğin içindir; bunu
halâ göremiyor musun!?...
Şimdi, lütfen!
“Kul Hakk’ı” kavramını bir de bu
şekilde düşünelim.. Acaba bize neler hissettirecek
ve nasıl bir muhasebe yapmamıza
neden olacaktır…
Ve unutmayalım ki! Her “kul” bunları öyle veya böyle yaşamıştır, yaşamaktadır; düzen
içinde...
“De ki:
"Ey nefslerinin hakkını vermede israf etmiş kullarım (benliğinin hakikatini yaşamak yerine ömrünü
bedensellik yolunda harcamış olan)! Allâh Rahmetinden ümit kesmeyin! Muhakkak
ki Allâh bütün suçları (tövbe
edene) mağfiret eder... Muhakkak ki O, Ğafûr'dur, Rahıym'dir." (Zümer:53)
Esasen “Kul
Hakk’ı” ifadesindeki, “Hakk”
kelimesi, “Kul” kelimesinin işaret ettiği “işlevin hakikati” anlamında kullanılır..
Buna göre bir “şey
hakk’ı”nda düşünmek, konuşmak, yazmak; “şey”
kelimesinin işaret ettiği işlevin de hakikati “EL HAKK” olduğu içindir ki; müşahedesi
açıldığında, bilinçte meydana gelen işlev değişikliği/dönüşümü/b’âsı
nedeniyle “şey/kul” ismi/kavramı
otomatik olarak düşer(?) bilinçten/görüşten…
Peki ne kalır?..
Ne kalır derken, “kul”
kalkmaz; “kul/eşya” ancak “Hakk’ın” varlığıdır... Biz ona perde kalkar diyelim...
“Hak” Hakikatte HAKK’a aittir; her ne isim altında
olursa olsun...
Konu detaylandırılabilir ancak bu yazıda niyetimiz
yazıyı çok uzun tutmadan, “Kul hakk’ı”
genel anlayışındaki ezberi bozmak ve ilerisine işaret etmek oldu anlayışımız
kadarıyla.. Ümidim o ki; yararlı olur..
Allah kulluğumuzun
farkındalığına erdirsin ve istikâmet üzere yaşamayı nasip etsin…
Rasûlullah yoldaşınız olsun… Duanızı
talep ederim Efendim… ES SELÂM…
Mustafâ Alp
24.11.2012
İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder