23 Haziran 2012 Cumartesi

DOĞDUĞUNA PİŞMANDIR İNSAN; TA Kİ İKİNCİ DOĞUM OLA…

Bu konuyu müsaadenizle üç bölümde ele almak istiyorum; kapasitem kadarıyla..
İlk olarak; Pişmanlık-nedâmet nefse ait bir olgudur..

Dolayısıyla “nefs kalkmadan pişmanlık da kalkmaz” diye düşünülebilir ancak bunun tam ifadesi “nefs tezkiye olmadan pişmanlık kalkmaz” şeklindedir, diyebiliriz.

Ve hatta Rasûlullah Efendimiz’in “Nefsini bilen Rabbini bilir” işaretini de bu doğrultuda değerlendirebiliriz anlayışıma göre..

Nefs, kişideki “ben” hâlidir.. Kişi olarak anılması dahi bu sebeptendir…

Kendisini kişi olarak algılayan nefse ise bu ZAN-dan arınması teklif edilir.

Nefs-i tezkiye olarak isim-lenen bilincin arınışı mekanizmasındaki önemli bir dişlidir PİŞMANLIK!

Nefsin, pişmanlık yaşantısına ihtiyacı vardır; arınması için..

Rasûlullah Efendimiz “Pişmanlık, nedâmet tövbedir” der.

Pişmanlık olmasa, içine düştüğün hâli bilemeyeceksin, bir farkındalığın olmayacak, törpülenmeler oluşmayacak.. Yani tekâmül için pişmanlığa ihtiyaç var.. İçeri giriş kapısı..

İkinci olarak; Pişmanlık duymayan bilinç yoktur.. Hangi bilinç durumunda olunursa olunsun, pişmanlık söz konusudur.

İstisnasız tüm bilinçler pişmanlık duyar. Aradaki fark pişmanlığın olup olmamasında değil; pişmanlık duyulan durumdan ders alınıp alınmamasıyla yani yaşantının akıl ile değerlendirilip değerlendirilememesindedir.

Şayet akıl ile değerlendirilmişse o süreç; bilinçte bir arınma meydana getirecek ve bir sonraki benzer durumlar için beyin bağlantılarını kuracak ve aynı pişmanlığı bir daha yaşamamak üzere yolunu çizecektir.

Şayet akıl ile değerlendirilememişse o süreç; aynı yaşantının içine çok kereler daha düşülmesi işten değildir. Nitekim sürekli pişmanlıkları yaşayan, birçok kereler tövbe edip tövbelerini bozan bilinçleri görür, bilirsiniz çevrenizde..

Tam burada şu hadis-i Rasûlullah’ı hatırlayalım, “Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz." (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63)

Çünkü Mü’min yani iman ehli aklını değerlendirendir. Akıllı ise; sonsuz yaşam skalasında en uzağı gör-e-bilen ve ona göre yaşamına-bilincine yön verendir…

Soruluyor Hz. Rasûlullah'a...

Rasûlullah, müminlerin hangisi daha akıllı, şuurludur?..

Ölümle başına geleceği en çok hatırlayan ve ölüm ötesi hayatı için en güzel şekilde hazırlananı...

İşte onlar en akıllı-şuurlu olandır... diyor. (Tirmizi)

Hangi bilinç durumunda olunursa olunsun, pişmanlık söz konusu..

Çünkü her bilinç durumunda, kendi bilinç düzeyine göre İSMİ pişmanlık olan bir ALGI-HİS-YAYIN vardır.. Bunun nedeni sonsuz-sınırsız Esmâ özelliklerine nispetle birimde-beyinde o özelliklerin belli bir kapasitede açığa çıkışıdır. İSMİ pişmanlık olan dahi bir Esmâ açığa çıkışıdır ki; beşeri anlayış ile sınırlandırılamaz; sistem içerisindeki işlevinin çok yönlü olabileceğini hatırlamak gerekir anlayışıma göre..

Çünkü bu konuda Rasûlullah Efendimizin bize bir işareti var. "Ölüp de pişman olmayan yoktur; mutlaka herkes nedâmet duyar: Muhsin olan hayrını daha çok artırmadığı için pişman olur, nedâmet duyar. Kötü yolda olan da nefsini kötülükten çekip almadığına pişman olur, nedâmet duyar." (Tirmizî, Zühd 59, hadis no: 2405)

Peki, bu nasıl oluyor? Neden böyle?

Hem cennet yaşantısında sıkılma, üzülme vs. mefhumlara yer yok deniyor. Hem de o hâlde de pişmanlığın olacağından bahsediliyor.

Önce cehennem hâline bakalım; cehennem ehli pişmandır çünkü bâ’s ile ölümü tadış ile beynini değerlendirememesinin neticesi olarak açığa çıkaramadığı özelliklerin NELER olduğu ve NASIL olduğu sistem müşahedesi kendisine açılır. Bu hal ile pişmanlık duyar, bilincinde PİŞMANLIK oluşur. Neticesi de YANMA-dır.

Cennet ehli pişmandır. Neden? O da beynini dünya yaşamında iken yeterince(!) daha da iyisiyle değerlendiremediğini ba’s ile fark eder ve açığa çıkaramadıkları bilgisinden dolayı pişmandır. Allah’ın güzelliklerinin (El Esmâ ül Hüsnâ) sonu yoktur!.. Bilincinde farkındalığa dair bir pişmanlık vardır. Neticesinde YANMA olmaz. Ancak dediğim gibi bu pişmanlığı yanmaya dayanan bir pişmanlık olarak düşünmeyelim. Ve hatta yanma tabirleri dahi beşere göre ifadelenmiştir.

NOT: Bu iki hâli, bilincin ve bedenlerin BA’S olmaları yönünden iki türlü değerlendirelim.

Rasûlullah Efendimiz buyuruyor ki: “Cennet ehli hiçbir şeye pişmanlık duymaz. Yalnız, Allah’ı zikir-siz geçirdikleri vakitler için pişman olurlar. (Hâkim)

Buradaki pişmanlık elbette cehennem ehlinin pişmanlığından farklı bir pişmanlık olarak açığa çıkar. Yine o kendi bilinç düzeyi noktasında cennet halini yaşar.

Burada şu misâli verebiliriz anlayışa kolaylık olsun diye:

Padişahın biri, gece bir yerden geçerken askerlerine, “Buradaki taşlardan alabilirsiniz” der. Kimi emre uyar az veya çok taş alır, kimi taşın yükünü niye çekeyim diye almaz. Ülkelerine gelince, aldığı taşlara bakarlar ki hepsi kıymetli taşlar. Almayan pişman olduğu gibi, alan da pişman olur. Alan niye daha çok almadım diye pişman olur. Çok alan da niye daha çok almadım diye pişman olur. Elbette çok alanla hiç almayanın pişmanlığı aynı olmaz.

Son olarak da; Varlık(!) müşahedesi olduğu sürece pişmanlık kalkmaz!..

Burada gelin “Eûzü”yü hatırlayalım.. "Euzü Billahi mineş şeytanir racim"

İnsandaki vehim kuvvesinin şartlanmalarla “yok”u var, “var”ı yok olarak düşünmesi sonucu; insana kendini Allâh Esmâ’sı dışında bağımsız bir varlık ve beden kabul ettiren; bunun sonucu olarak da gökte bir tanrı kabulüne yönlendiren, taşlanmış şeytanî vesveselerden, Hakikatim olan Allâh Esmâ’sının koruyucu kuvvelerine sığınırım. (Kur’an-ı Kerîm Çözümü)

Varlığın(ın), Esmâ özelliklerinin açığa çıkışından başka-dûnunda ikinci bir şey olmadığı-olamayacağı realitesinden perdeli olarak kendine-karşıdakine(!) bağımsız bir varlık atfedildiği sürece; o bilincin örtülü-perdeli bir bilinç olması hasebiyle aldığı kararların SİSTEME uygun olmaması, pişmanlık olgusunu hep yaşatacaktır o bilince..

Aynaya bakıyorsun var-ım diyorsun; karşındakine bakıyorsun var diyorsun; elbette VAR-lar ve VAR-lığı da HAK-tır. HAKKA NİSPETLE VAR-dır; YOK sayamazsın… Ancak ne zaman ki oradaki İSME NİSPETLE bir varlık müşahedesi oldu. İşte bu görüş-bilinç sebebiyle tetiklenen mekanizma, bir sonraki aşamada gereğini sükût-u hayâl olarak yaşatacak ve pişmanlığı getirecektir peşinden; Bi Hamdihi mekanizmasıyla..

İSME NİSPETLE varlık müşahedesi ise “Eûzü”de oku-duğumuz üzere vehim kuvvesinin ŞARTLANMALARLA düşünmesinin bir neticesidir. Bir başka ifadeyle bilincin şartlanmalara bürünmesinin neticesidir..

NOT: Tabiatın istek ve arzuları şartlanmalar kapsamında değerlendirilir. Zira bilincin kendini beden kabulü bir şartlanmanın neticesidir. Şartlanmaların varlığı ise bir bilincin varlığının getirisidir. Bu sebepten, “EÛZÜ”de sadece ŞARTLANMALAR ifadesi geçmektedir, anlayışıma göre..

Yani bilincin şartlanmalardan arındırılması, PİŞMANLIĞIN (oluşmuş benin) gerçekte var olmadığını yaşamanın önünü açmak için zaruridir. Aynı zamanda pişmanlıklar; nefs-i tezkiye olarak isim-lenen bilincin arınışı mekanizmasındaki önemli dişlilerdir!

İnsan; bu süreci kendisinde bir mekanizma olarak fark eden ve akıl ile değerlendirendir..

Küçük pişmanlıklar (arınma süreci, mekanizma farkındalığı), BÜYÜK PİŞMANLIĞI (oluşmuş beni) kaldırmak(!) içindir...

Esasen kalkan, gelen, giden bir şey de yok bildiğiniz üzere.. Bilincin algılama kapasitesine göre aldığı İSİM-lerdir bunlar.. İşin aslı perdenin kalkması, görüş-ün (rü’yet) berraklaşmasıdır..

Doğduğuna pişmandır insan; ta ki ikinci(!) doğum ola…

Peki ikinci doğumdan maksat nedir? Kaldırılacak ikinci bir şey olmadığına göre..

Bilincin ŞARTLANMALARDAN arındırılması, PİŞMANLIĞIN nedenini oluşturan İSME NİSPETLE var-lık müşahedesinin-vehminin kalkmasıyla; HAKKA NİSPETLE VAR-lık müşahedesinin ise HAK olduğunu yaşamak(!) ile mümkün olur.. Bir diğer ismi de ÖLÜM-dür o DOĞUM-un..

Bunu sağlayacak olan tek şey ise Rabb-ül Âlemin’e İMAN ile OKU-nan bir “EÛZÜ”dür.

O hâl ile OKU-nan; “BismillahirRahmanirRahiym” OL-ması gerektiği için DİL-lenir ve “AŞK”  ile söylenir.

Dillenen AŞK’ın kendisidir!..

AŞK için YANMA ne anlam ifade eder ki..

YAN-dıkça OL-ur; OL-dukça YAY-ılır… (Bast olur)

Cennete sormuşlar hâlin nice diye

Cehennem olmasa n’eyleyim diye nidâ etmiş..

Cehenneme sormuşlar hâlin nicedir diye

Cennet olmasa n’eyleyim diye nidâ etmiş..

Cennet-cehennem ancak AŞK bast olunca imiş..

SIRF AŞK ol-an NOKTA-da (Esmâ mertebesi) ise ne pişmanlık-tan ne de yanma-dan söz edilirmiş…”

Rabbimiz “BismillahirRahmanirRahiym” demiş olmayı nasip-ihsân etmiş olsun bizlere inşâallah..

Bu dile gelenlerin dedikodusunda kalmaktan, Yer-yüzü-nü yaşamış fevkalâde (bilinenlerin ve bilinmeyenlerin üstünde) İNSAN ol-an Hz. Ahmed Muhammed Mustafâ (sav)nın Rabbi ol-an Allah’a sığınırım..

Bu AN’a kadar edilegelen dedikodularım için de bağışlanma dilerim..

Ve yine bu dua kapsamında, Varîs-i Rasûlullah’tan yardım dilerim bizler için; işin gerçeğine vâkıf olalım diye…

Amin!

Mustafâ Alp
21.06.2012
İZMİR

Hiç yorum yok: