29 Şubat 2012 Çarşamba

EVRENSEL MÜZİK-EVRENSEL İNSAN

Ses frekanslarının yaydıkları titreşimin bir diğer objeyi dalga yayını ile etkileyerek, düzenli ve sistemli şekiller vermesi; o frekansların SİSTEMLİ ANLAMLAR ihtiva ettiğini gösterir ki; tersine dönebilirlik ilkesine dayanan bir biçimde beyinde belli bir anlam ihtiva eden HER TÜRLÜ düzenli-sistemli şekiller-GÖRÜNTÜLER de orjininde frekans gruplarından-bloklarından oluşan bir bilgi alanıdır.

Bu da bizi şuraya getirir; evren tümüyle ANLAMLI-DÜZENLİ-SİSTEMLİ bir armoni (türlü sesler arasında sağlanan uyum, harmoni, ahenk. çoksesli müzikte akor melodi birlikteliği üzerine kurulan müzik bilimi. düşünce, duygu, renk, şekil gibi şeylerde uyum) dir ki; siz bunun neresindesiniz!?..


Holografik evren anlayışındaki kesin ve net bilgiye göre MAKRO bilgisi MİKRO planda aynıyla mevcuttur; buna göre "Ben" veya "Beyin" dediğiniz frekans alanınızın NASIL BİR ANLAM İHTİVA ETTİĞİNİ MERAK ETMİYOR MUSUNUZ?


Siz bir şarkısınız-melodisiniz! Peki hangi şarkıyı DİLLENDİRMEKTESİNİZ! Hangi anlamı ihtiva eden ve NEDEN!?.. Ve kimlere ne derece hitap edebiliyor; sizde dillenen şarkı-müzik?..


Ayrıca önemli olan NOKTA şudur ki; ses frekanslarının ihtiva ettiği anlamlar ancak ve ancak bürünebilecek(!) bir alan-boyut ile açığa çıkışı-algılanmayı yaşarlar ki; bu bilgi, bunların açığa çıkmadığını varsaydığımızda(!) anlamların SIRF MANÂ-BİLGİ-TEK olarak var olduğu gerçeğini-bilgisini asla değiştirmez; EVREN'in derûnunda bir "KORUNUM ALANI-Kuantum Potansiyel" vardır; frekans ve dalganın olmadığı.. Ve bu bilgi aynıyla OTOMATİK olarak SEN'de-BEYNİNDE de mevcuttur!


Burada bir konu var ki sadece belirtip geçelim; bir kuantum potansiyel alanı vardır, bir frekans alanı, bir evren, bir beyin vardır ve bunlar farklı açığa çıkışlardır şeklinde algılanmamalıdır.


Var olan TEK BİR sonsuz-sınırsız özellikler ihtiva eden potansiyelin, YİNE O POTANSİYEL ALANINDA meydana getirdiği (hayâl-manâ olarak) ismi beyin olanın veri tabanına (potansiyelden yansıyan-aktarılan bilgi paketine) göre manaların-görüntülerin anlatımından-dillendirilmesinden ibarettir.


Asla ve kat'a anlayışımla sınırlanamayacağı gibi hiç bir anlayış ile de sınırlanamayacak bir BİLGİ-dir! Paylaşmayı dilediklerim ancak anlayışım kadarıyladır.


Çünkü, konumuza bağlarsak; Müzik, aklın ötesinde gelir; ve şuurun ötesiyle değerlendirilir! http://www.ahmedhulusi.org/kitap/dosttandosta.htm


Bildiğiniz müzik tür ve tarzlarının ki; (ses frekanslarıdır bunlar ve hatta frekans frekanstır orjininde sesi-görüntüsü olmaz)) her biri veya farklı sayılardaki kombinasyonu-terkibi gerçekte bir kişiliği-beyni(!) yansıtır; tüm bu bilgilere göre acaba müziğin EVRENSEL olması ne demektir?


Tüm müzik TÜRLERİNİ(!) dinleyebilmek; yeri ve zamanı geldiğinde onlarda kendini bulabilmek NİÇİN önemlidir!..


VE... Tüm bu bilgiler ışığında düşündüğümüzde, diyebiliriz ki; bilebildiğimiz ve bilemediğimiz tüm müzik-ses frekanslarını ihtiva eden sonsuz-sınırsız frekans okyanusuna senkronizasyonu sağlayan BEYİN; aynı zamanda bu evrene şeklini de verendir (kişilikten arınmış olarak; ancak ayrı bir kişiliği vardı da dönüştü anlamında değil)!. İşte O'na da EVRENSEL İNSAN (MÜZİK'in evrenselliğine İKÂN halinde olan-yaşayan-DİLLENDİREN) denebilir anlayışım kadarıyla..


Ves Selâm...

mustafâ alp
29.02.2012
İZMİR

25 Şubat 2012 Cumartesi

DUBLAJDAN SESLENİŞE!..

“Seslendirme” anlamına gelen dublaj kelimesinin manâsının her an işlevde olduğu bir yeryüzü burası..
Dublajın olmadığı TEK HAKİKAT var O da SESLENİŞ!.. Yeryüzünde programları gereği hakikatini bilen ve gereği bilgiyi hakikatinden yansıtan-seslenen rasuller-DİLLER olduğu gibi yeryüzünde..


Hakikatine örtülü; seslendirmede (dublajda) olanlar da var .. Kendi-ORJİN sesini hiç işitmemiş(!) ve hiçbir fikri olmayan; ÖZ’üne yabancılar var.. Kendilerini bilemedikleri için de; farkında olmadan hizmet etmekteler kulluklarının gereği; bazı bilgiler kendilerine ulaşmış olsa dahi..


Sesleniş seslendirmeyi de kapsamına alıyor; diğer bir ifadeyle SESLENİŞte seslendirme de var ehillerince farkedilen.. SESLENİŞ de kendi nev’inden HİZMETtir ki; adına RİSÂLET-RASÛL denilen…


Hakikatinden gafil olana FABL’dan öte değildir bu hayat; ister biyolojik bedende olsun o seslendirme, ister dalga beden de.. İkisi de AYN TEK değil mi zaten!. “Ruhlarınız bedenleriniz, bedenleriniz ruhlarınızdır” (SAV) Netice de hayvan-enam’dır seslendirilmekte olan.. Varlığı KABUL EDİLİŞ ile var sayılan bir beden-vücût…


SESLENİŞTE olana ise; beden ismiyle işaret olunan, tümüyle birkaç HARF(!) hükmünde; asıl VÜCÛD-Kuantum Potansiyel’den patlayan bir uzuv olarak!.. (makro-mikro iki yönlü olarak)


Seslendirmeden (dublajdan) SESLENİŞE bir yolculuktur(!) hayat… Nihayetinde ya kavuşursun ORJİN sesine ya da hasretiyle tutuşur, özleminde yanarsın ya da hiç haberin dahi olmaz böyle bir şeyden ve kendi sesim diyerek ZAN üzere yaşarsın; uyanma vakti gelene değin…


SESLENİŞE geçmiş olan seslenir her an TAM DAVET ile diğerlerine(!) “Duyun sesimi, işitin bu hakikati, sizde o hakikat; boşa geçirmeyin günlerinizi, kendinize dönün, yönelin özünüze, erin felaha, bırakın seslendirdiklerinizi, seslenin, SES olun! SES olun ve ŞEKİLLENİN bir o diyarda-beyinde bir bu diyarda-beyinde.. İşte ondan sonra güzeldir dublaj; asıl sesine vakıf olduktan sonra; tadına doyum olmaz..




Kuantum potansiyelin her an SESLENİŞİ - o seslenişin makro BEYİN’de şekillenmesi-açığa çıkmasıdır bu evren(!) Her ŞEY’den SESLENİR-RİSÂLET sana Muhammedi Hakikat’ten (Kuantum Potansiyelden)


Aynı SESLENİŞ mikro beyine de yansır-ulaşır her an!. Kİ; “Rabbimiz…Bari bize Rasûl irsal etseydin de senin işaretlerine uysaydık ve iman edenlerden olsaydık” diyecek olmasalardı (Rasûl irsâl etmezdik). Kur’an- Kerim Çözümü-Kasas Sûresi-47 ayeti vukû bulsun diye!..


Potansiyelinizde var olan ORJİN SESİNİZLE (sonsuz-sınırsız özelliklerle) rol almak varken bu sahnede ve bu her an “ORJİN SES’in SESLENİŞİ”ile tebliğ olunuyorken; işin dublajında kalmak NİYE!




Seslendirmeden (dublajdan) SESLENİŞE bir yolculuktur(!) HAYY’at; erilen noktanın bir son olmadığı edebinde olarak!..




“SİSTEMİN SESLENİŞİ”ne kulak verenler umulur ki “AN OLUR”o seslenişe dahil(!) olurlar; elbette Bİ-iznillâh…


mustafâ alp
25.02.2012
İZMİR

20 Şubat 2012 Pazartesi

HANGİ DEĞİŞTİRMEKTEN SÖZ EDİLE; NEREDE O İKİNCİ!


Ne güzel de söylüyor Nev “Öyle bir dem ki ruhum/Hiç olayım derken meğer hep olmuşum/Kelâm edip dertleşip nağmelerle/Sana da sebep olmuşum/Bu dem/Var git sor halin nedir?/Ben olayım derken meğer SEN olmuşum/Derdi canım söyleyip gezerken/Sana da sebep olmuşum/Bu dem”

Toplumsal örfe dayanan ahlâkta şöyle bilinir ki; birilerine yardım etmek, doğru yolu göstermek iyidir-hoştur ve dahi erdemli bir davranıştır. Ancak bu açığa çıkan resmin ruhu ne ola ki! Hakikatte yerini bula!.

Evet dostlar şöyle misal edelim:

Biri var diğerine sebep oluyor, ikincisi var öbür diğerine sebep oluyor, üçüncüsü de var ki sadece sebep oluyor!..

Birincisinin hesabına para yatıyor, ikincisinin hesabına para yatmıyor belki ama egosuna paye yatıyor, üçüncüsü ise İLLÂ sebep oluyor…

Birincisinin motivasyonu dışarıda, ikincinin motivasyonu içeride, üçüncüsünün motivasyonu ise İLLÂ ALLAH! “B”ismiAllah…

Perdelilerin GÖZünde birincisi çok değerli, ikincisiyse neredeyse ilâh-tanrı; zira kim yapar ki para olmadan bu işleri, üçüncüsü ise zındık, kâfir, mürted..

Perdesizlerin BASÎRinde ise birincisi(!) kulluğunu yapmakta, ikincisi(!) kulluğunu yapmakta, üçüncüsü(!) aynaya bakmakta.. AYNA’dan SEYR etmede; başını, kolunu, elini, ayağını öylece..

Birincisinin ve ikincisinin GÖRüşü karşısındakini değiştirmeye endeksli; kendini bilmezliğin neticesi, üçüncüsü ise kendini değiştirmekle; tanımakla, yenilemekle; her an yeni bir şen almakla, seyretmekle meşgul..

Birincisinin ve ikincisinin değiştirebildikleri(!) ve değiştiremedikleri(!) var; üçüncüsünün ise KENDİ kendiyle meşguliyetinin getirdiği açılımlar, tasarruflar, seyirler.. İkinci bir varlık mı var O’nun indinde ki; sebep oluna!.. Ancak resimde öyle görünüyor ne var ki; hem de asliyetiyle hiç var olmamış bir resim…

Sonsuz sınırsız İSMİ frekans olan bir okyanus, öyle BİR okyanus ki; Gayzer oldu Celali'yle, pınar oldu Cemâli'yle; okyanustan Kemâli'yle, ilmi irfan saçtı bize!.

Böylesine SÛBHAN, öylesine HAMÎD ve ALLAHÛEKBER!..

Hangi değiştirmekten söz edile; nerede o değiştirilecek ikinci!? Bunu anlatışım dahi kendime iken; kendime yazmışken kendiliğinden; hangi değiştirmekten  söz edile!

BİR ŞEY'i değiştiremeyeceğini İDRAK ettiğinde ANCAK, TESLİM olursun. Çünkü değiştirme eyleminde bir değiştiren bir de değişen vardır. Halbuki iki ŞEY asla var olmamıştır. Teslimiyet, yapamamaktan kaynaklanan bir kabulleniş, boyun büküş değil; varlığın TEK BİR tümel yapı olduğu matematiğinden kaynaklanan GERÇEKliktir. TEK olduğun NOKTAda ise yapman gereken değiştirecek bir şey aramak değil; kendini değiştirmektir. (tanımaktır, yenilemektir, seyretmektir)

İLLÂ bir şeylere sebep olmak istiyorsan önce” KENDİNİ TANI” diyor Ehlûllah! Kendini tanıdığında ise; hangi değiştirmekten söz edile; nerede o değiştirilecek ikinci!?

"İNSAN", Allah ahlâkıyla ahlâklanmış olandır! Toplumsal örfe dayanan ahlâklar evcilleşmişlere
aittir. Onları mükemmelleştirir! diyor ehli..

Mükemmel olmakta değil; vasıfsız, hükümsüz olabilmekte maarif!.. Hükümsüz olabilmekte teslimiyet-i Hakiki..

Tebliğ dahi TEK’in tahâkkuku ve o tahâkkuka muhatap tahâkkuklar GÖRÜNTÜSÜ iken; Hangi değiştirmekten söz edile; nerede o değiştirilecek ikinci!?

Selâm olsun o GÖNÜL ER-lerine, Selâm olsun o ER-lerdeki GÖNÜLE!..

mustafâ alp
09.01.2012
İzmir

EDEP YA HÛ!

Sıkıntı; varılan aşamanın son nokta olduğu ZANnı ile yaşamın devam ettirilmesinde..

Kendisinin fevkindekine yönelemeyip(!); o anlayıştan perdeli olarak yaşamını; ermişliğine(!) rağmen bir koza içinde sürdürmesinde...

Tasavvufta olduğunu söyleyenler, Abdûlkâdir Geylâni Hz.'lerinin "Her hâlukarda, erilen nokta ZAT itibariyle TARD edilmişliktir!" işaretini düşünmezler mi!..

Mustafâ Alp
18.08.2011
Yatağan-Muğla