8 Aralık 2012 Cumartesi

KUL HAKK’I


Bu konuyu anlayabilmenin ilk basamağı “kul/abd” kelimesiyle ne anlatılmak istenmiştir Kur’ân-ı Kerim’de ve Rasûlullah’ta, ona bakılması gerekir.. Ancak bizim niyetimiz nasiplisine bir tetikleme yapabilecek farklı bakışlar sunmak olduğu için bu yazıda böyle bir anlatıma yer verilmeyecektir. Dileyenler günümüz çağdaş verileriyle değerlendirmeye alınan Ahmed Hulûsi’nin Kur’ân-ı Kerim Çözümü’nü ve http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/kulluk/index.htm linkini inceleyerek “kul” konusunda detaylı bilgiye ulaşabilir..

Bu yazıda, herkesin bildiği(!) bir konu olsa da en azından, belki de hiç bu yönüyle düşünülmemiştir diyerek; “ezber bozmak” için üzerinde durmak istedim bu konunun.. Genel olarak “kul hakkı” denince; diğer yaratılmış (hayvan, bitki, maden vd.) mahlûkat, insan terkibi dışına bırakılarak, hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmaz...

Evet!!

Hakikat ve sünnetullah bilgisine rağmen, genel anlayışta “kul hakk’ı” denince akla hemen sadece insan terkibiyle olan iletişim gelir..

Hâlbuki her varlık varlığıyla ve işleviyle “KULLUĞUNU” yapmaktadır. “Kul” vasfının dunûnda bir vasıf söz konusu değildir ki; bu ayırımı yapalım…

Semâlar, arz ve onlarda ne varsa hepsinin varlığı Allâh'ındır (Esmâ'sının mânâlarının açığa çıkışıdır)! O, her şeye Kaadir'dir. (Mâide:120)

Şimdi durum böyle olunca “Kul Hakk’ı” ne demektir ve neleri kapsamaktadır?

Sadece insan terkibi için mi değerlendirilir?

KUL hakkı(?)ndan kaçınıyorsun; ancak aldığın nefesten, içtiğin sudan gafilsin; onlar KUL değil mi?!!!

“Kulun Hakk’ı”nı vermek ne demek?

Bunu bir düşün, hem de çok iyi düşün…

Şimdi bir beyin işleyiş özelliğine dikkat çekelim.. Ölçün kadarıyla; beyninde yaşayabildiğin özellikler; senin hassasiyetini oluşturur… Bir beynin/bilincin hassas olduğu alanlar ne ise “kul” vasfını yüklenenler de, o alan ve o alanın birimleri olur onun için… Onun dunûndakileri görmüyor/algılamıyor; “kul” olarak vasıflandırmıyordur artık bilinç… Bunun beyinde yaşanması için de “kul” kelimesini bilmek/bilmemek, anlamı üzerine düşünmek/düşünmemek gerekmiyor.. Beyin otomatik olarak tayin(?) ediyor bunu…

Ölçülü bilince göre kul kapsamına(?) giren “şey”ler, değerlidir!.. Yani varlığı hissedilen/yaşanan… Yani kendi beyin/bilinç işleviyle örtüşen/paralellik gösteren “şey”ler… Kendi beyin/bilinç işleviyle örtüşmeyen/paralellik göstermeyen “şey”ler ise “yok” hükmündedir; tabi ki burada anlatmayı istediğimiz yönüyle..

Buradan “bir kul kapsamında olanlar var; bir de kul kapsamında olmayanlar var” gibi anlayışsız bir anlayışa varanlara diyecek bir şeyim yok.. Yukarıda bu anlayışa kaymayı engelleyecek “ Her varlık varlığıyla ve işleviyle “kulluğunu” yapmaktadır. “Kul” vasfının dunûnda bir vasıf söz konusu değildir; hiçbir yaratılmış için” açıklamasını yaptık..

 Yani “varlık verdiği” varlığı önemser beyin!.. Bilincin “varlık” anlayışındaki derinliği ne ise ona göre oluşur “kul” kavramı bilinçte… İstisnasız her “şey” için böyle işler mekanizma..
Kimi bilinçlere göre evrende önemsenecek olan, değerli olan sadece insan modeli iken; kimi bilinçlere göre hayvan, kimi bilinçlere göre de bitkiler veya maden vs.. Ya da ikisi, biri beraber fark etmez.. Bazı bilinçlere göre de ötesi…

Her bilincin yansıması(?) da ona göre oluyor yaşam içerisinde.. Örneğin kimileri insan hakları diye yırtınıyor; kimileri hayvan hakları.. Henüz canlılığının farkında olunamadığı için genel anlamda bitki haklarından, maden(!) haklarından söz eden, dem vuran yok.. Beynin/bilincin “varlık anlayışına göre” önceliği neyse; “bir değerdir” anlamında olarak ona “kulluk” atfediyor yani “varlık” veriyor!. Bu “göresel” değerleri içinde; kimi zaman değer verdiklerine “kul” oluyor; kimi zamanda da “kulları” kabul ediyor onları... “Noktadaki Kudrete” ermeyene bu böyle… Neyse.. Eğer fark edebilirseniz “KUL” kelimesi sistem içerisindeki bir ana işlevi; genel-yaygın bir işlevi anlatmak, ona işaret etmek için kul-lanılmaktadır...

İşte! Her şeyin, işlevine işaret eden ve 1400 küsur yıl öncesinde açıklanmış bir ifade; “KUL HAKKI”!

“Kul” kelimesi varlıkla açığa çıkışı yaşayan tüm birimler için kullanılan ve hiçbirini diğerinden ayırmayan bir kavramdır… Böyle bir anlayış varlığın “TEK BİR YAPI” olduğu realitesinden kaynaklanmaktadır ki:

Hiçbir “öncelik” ve “en” kavramları söz konusu olmaksızın, varlığı değerlendirme yoluna gidilir böyle bir şuurda/anlayışta…

Sebeplere tutunmada/açığa çıkışta “en”ler ve “öncelikler” görüntüsü vardır ancak “En” kavramı bilinçte erimediği, devam ettiği sürece “An”ın hakkı verilemez…

Böyle bir “şuur” ile varlığı değerlendirme yoluna giden için “en” kavramSIZ “an”da olma hâli yaşanır… Bu hâl/anlayış ile “an’ın hakk’ı” yani “kulun hakk’ı “ verilmiş olur…

“Kul” ne idi?

HER ŞEY yani EŞYA… Tam burada Rasûlullah Efendimiz’in “Rabbim bana eşyanın hakikatini göster” işaretini hatırlayalım...

“Rabbena bize “Kul”un, “kulluğun”  hakikatini bildir ve gereğince yaşamayı nasip et”; bizim duamızda böyle...

Semâlarda ve arzda her ne varsa (Allâh Esmâ'sıyla yaratılmaları dolayısıyla) Allâh'ı (kulluk işlevlerini yerine getirmek suretiyle) tespih etmede! MÜLK O'na aittir, Hamd O'na aittir! O HER ŞEY üzerine Kaadir'dir! (Tegabun:1)

Bu değerlendirme sistemine/bilincine de Rasûlullah Efendimiz “Allah ahlâkıyla ahlâklanınız”  ifadesiyle işaret etmiştir bana göre..

Aldığın nefesten, içtiğin suya; işinden, eşine; insandan, diğer tüm canlılara kadar iletişimde(!) olabildiğin her bir varlığın/şeyin/anın üzerinizde hakk’ı vardır…

Neden?

Çünkü tüm bunların hepsi  “KUL” kelimesinin işaret ettiği kavram kapsamına girmektedir…

Ve Allah indinde “KUL” TEK’tir! O TEK “KUL”un İŞLEVİNE göre aldığı isimler vardır…

İkinci bir “kul” asla var olmamıştır!..

”KUL” TEK ise “ismi a” kuluna yönelişinle “ismi b” kuluna yönelişin arasında ne fark olabilir?

Allah esması/özellikleri arasında fark görmemenin bu boyuta(?) olan yansıması; hiç bir yaratılmış arasında din, dil, gen, yer-yön, anlayış ayrılığı-gayrılığı görmemektir!.

Gerçek böyle iken her şey/kul ile olan ilişkimizi düzenlememiz gerekmez mi?!..

Bir diğer husus; sen bu “TEK KUL” kavramının dışında veya içinde değil iken “Kendini kandırmak” “Kul hakk’ı”na girmez mi?? Bunu bir sorgulamalı değil miyiz?

Nefsinin/bilincinin KULLUĞUNU bilemeyenin/göremeyenin dışarılarda(?) bir “kul” araması ve onun “hakk’ını” düşünmesi ne kadar ilginçtir…

“Nefsini bilen Rabbini bilir”

“Nefsinize zulüm etmeyiniz; nefsinizin de üzerinizde HAKK’I vardır” buyuruyor “AHSEN ÖRNEK” Rasûlullah Aleyhisselâm…

Nefs işlevinin/kulluğunun hakk’ını veremeyenin, sair işlevlerin/kulların hakk’ını verebilmesi ne kadar mümkün olur?..

Nefsimizi bilme işlevini hakkıyla yerine getirme konusunda “zalim” ve “cahil” ve de “ACİZ” olduğumuzun farkında mıyız acaba?..

Sen nefsinin hakk’ını verdin mi Kİ; karşındakinin(!) hakk’’ını düşünüyorsun!..

Karşında(!) hakk’ına girdiğin biri VARSA; bu nefsinin hakk’ını veremediğin içindir; bunu halâ göremiyor musun!?...

Şimdi, lütfen!

“Kul Hakk’ı” kavramını bir de bu şekilde düşünelim.. Acaba bize neler hissettirecek ve nasıl bir muhasebe yapmamıza neden olacaktır…

Ve unutmayalım ki! Her “kul” bunları öyle veya böyle yaşamıştır, yaşamaktadır; düzen içinde...

“De ki: "Ey nefslerinin hakkını vermede israf etmiş kullarım (benliğinin hakikatini yaşamak yerine ömrünü bedensellik yolunda harcamış olan)! Allâh Rahmetinden ümit kesmeyin! Muhakkak ki Allâh bütün suçları (tövbe edene) mağfiret eder... Muhakkak ki O, Ğafûr'dur, Rahıym'dir." (Zümer:53)

Esasen “Kul Hakk’ı” ifadesindeki, “Hakk” kelimesi,  “Kul” kelimesinin işaret ettiği “işlevin hakikati” anlamında kullanılır..

Buna göre bir “şey hakk’ı”nda düşünmek, konuşmak, yazmak; “şey” kelimesinin işaret ettiği işlevin de hakikati “EL HAKK” olduğu içindir ki; müşahedesi açıldığında, bilinçte meydana gelen işlev değişikliği/dönüşümü/b’âsı nedeniyle “şey/kul” ismi/kavramı otomatik olarak düşer(?) bilinçten/görüşten…

Peki ne kalır?..

Ne kalır derken, “kul” kalkmaz; “kul/eşya” ancak “Hakk’ın” varlığıdır... Biz ona perde kalkar diyelim...

“Hak” Hakikatte HAKK’a aittir; her ne isim altında olursa olsun...

Konu detaylandırılabilir ancak bu yazıda niyetimiz yazıyı çok uzun tutmadan, “Kul hakk’ı” genel anlayışındaki  ezberi bozmak ve ilerisine işaret etmek oldu anlayışımız kadarıyla.. Ümidim o ki; yararlı olur..

Allah kulluğumuzun farkındalığına erdirsin ve istikâmet üzere yaşamayı nasip etsin…

Rasûlullah yoldaşınız olsun… Duanızı talep ederim Efendim… ES SELÂM…

Mustafâ Alp
24.11.2012
İZMİR